Gillespie ve Oxford, Yayılım Hipotezi’ni sınamak için iki ana veri kaynağı kullandılar: Proteinler ve DNA.
1. veri kaynağı: Proteinler
Proteinler canlılar için yaşamsal moleküllerdendir. Bireyler doğal koşullarda bu moleküllerin yapıları bakımından farklılık gösterirler. Örneğin, siz ve anneniz belli bir proteinin A Tipi’ni taşıyor olabilirsiniz. Bu arada kuzeniniz ise B Tipi’ni taşıyor olabilir. Dahası, farklı popülasyonlar farklı protein tipleri taşıyor veya bu tipleri farklı sıklıklarda taşıyor olabilirler. Mesela bir proteinin Tayland’da altı tane yaygın tipi varken, Peru’da yalnızca tek bir tipi yaygın bulunabilir. Buradan Tayland popülasyonunun yüksek, Peru’nunsa düşük çeşitlilik gösterdiğini çıkarsayabiliriz.
Bu bilgi neye yarar? İlgilendiğimiz popülasyonlarda protein tipi sıklıklarını öğrenebilirsek, bu popülasyonlar arasındaki yayılım oranları hakkında da fikir edinebiliriz. Diyelim ki Tayland ve Peru halkları iki ülke arasında göç etmeye başladılar. Kısa zaman sonra, iki popülasyon da aynı miktarda çeşitliliğe sahip olacaktır; her ikisi de orta seviyede çeşitlilik taşıyacaktır. Bunun anlamı şu: İki popülasyonda protein çeşitliliği seviyeleri birbirine yakınsa, bu iki popülasyon arasında yayılım da muhtelemen yüksektir. Tersine, eğer çeşitlilik seviyeleri birbirinden çok farklıysa, iki popülasyon muhtemelen birbirinden yalıtılmış durumdadır.
Protein bulgularından çıkan sonuç
Şenyüz örümceklerindeki proteinleri inceleyen bilim insanları farklı adalarda çok farklı çeşitlilik seviyeleri olduğunu buldular. Bu da demek oluyor ki adalar arasında yayılım çok yoğun yaşanmıyor.
2. veri kaynağı: DNA
DNA, genetik bilgiyi diziliminde kodlanmış halde nesilden nesile aktaran bir moleküldür. Bireylerin DNA dizilimlerini birbirleriyle karşılaştırarak ve bireyler arasındaki DNA farklılıklarını sayarak, kimin kime daha yakın akraba olduğunu belirlemek mümkündür. Genel bir kural olarak şunu söylenebiliriz: İki bireyin ya da popülasyonun DNA dizilimi birbirine ne kadar benziyorsa, bunlar o kadar yakın akrabadır ve o kadar kısa zaman önce birbirlerinden ayrılmışlardır. Gillespie ve Oxford farklı adalarda yaşayan farklı örümcek morflarının DNA’larından örnekler aldılar ve bunların dizilimlerini karşılaştırdılar.
DNA bulgularından çıkan sonuç
DNA bulgularına göre söz konusu örümcek popülasyonlarının akrabalık durumu aşağıdaki ağaçta gösterildiği gibiydi. Her adaya ait farklı renk morfları birbirlerine, diğer adalardaki benzer renk morflarından daha yakın akraba çıktı. Örneğin, Hawaii adasındaki sarı tipli örümcekler, aynı adanın kırmızı tipli örümcekleriyle DNA dizilimi bakımından neredeyse özdeşken, Maui veya Oahu’daki sarı tipli örümceklerden epey farklıydılar.
Ağaç, farklı adalardaki örümcek popülasyonlarının birbirlerinden yalıtıldığını gösteriyor. Bir başka deyişle, adalar arasında yayılım azdır. Nitekim eğer adalar arasındaki yayılım yoğun olsaydı, Maui’deki bazı örümceklerin, Hawaii’deki kimi örümceklerle yine Maui’deki kimi diğer örümceklere göre daha yakın akraba çıkmalarını beklerdik.
Yayılım Hipotezi hakkında son yargı
Yayılım Hipotezi şu fikri öne sürüyordu: bütün adalarda örümcekler arasında 2 sarıya 1 diğer renk oranının ortaya çıkmasının sebebi örümceklerin adalar arasındaki yayılımıdır. DNA ve protein bulguları örümceklerin yayılımı hakkında ne söylediler? İki grup bulgu da aynı cevaba işaret etti: Adalar arasındaki yayılım oranı düşük. Bu veriler ışığında ‘Yayılım Hipotezi’ geçerli görünmüyor.
Bu durum karşısında Gillespie ve meslektaşlarının gizemli 2:1 oranını açıklamak için yeni bir hipotez geliştirmeleri gerekecekti. Ama bu arada, oluşturdukları ağaçta ilginç bir şey gözlerine çarptı.