Genetik çeşitlilik evrimin hammaddesidir. Genetik çeşitlilikten yoksun bir popülasyon değişen çevre koşulları karşısında evrilemez, dolayısıyla da yok olma tehlikesiyle karşı karşıya gelir. Örneğin bir popülasyon yeni bir hastalıkla karşılaşırsa seçilim bu hastalığa karşı dirençli genler yönünde olacaktır, tabi eğer bu genler o popülasyonda mevcutsa. Ancak duruma uygun genetik çeşitlilik popülasyonda bulunmuyorsa topluluk evrilemez ve hastalık nedeniyle yok olabilir.
Nesli tükenme tehlikesi altındaki bir tür, popülasyon büyüklüğü azaldıkça, genetik çeşitliliğini kaybeder. Bu durumda tür sayıca eski haline dönse dahi, genetik çeşitliliği eski haline dönemeyecektir. Genetik çeşitlilik ancak tedricen, nesiller boyu mutasyonların birikimi sonucu tekrar elde edilebilir. Bu yüzden genetik çeşitliliğini kaybetmiş, nesli tükenme tehlikesi altındaki bir tür, popülasyondaki birey sayısı yeniden artış gösterdikten çok sonra bile yok oluş riski taşıyabilir.
Evrim kuramı, bir türün uzun vadede sağkalımı için yalnızca o türe ait bireyleri değil, o türün değişen çevresel koşullar karşısında evrilebilme yeteneğini de korumamız gerektiğine işaret eder. Bir başka deyişle, hem bireyleri hem de genetik çeşitliliği korumak gerekir.
Evrim kuramı, genetik çeşitliliğin düşük olmasının nüfusun azalmasına veya neslin tükenmesine yol açabileceğini öngörür. Bilim insanları bugün tükenme tehlikesi altındaki türler arasında henüz buna birebir uyan bir örnek gözlemlememişlerse de, bu ihtimali araştırmaya devam etmektedirler. Düşük genetik çeşitliliği ile meşhur bir tür olan çitayla ilgili bir vaka incelemesi, ne gibi tehlikelerin söz konusu olduğunu göstermektedir. ABD’nin Oregon eyaletinde büyük kedigillere mahsus bir üreme kolonisindeki hayvanlar, öldürücü potansiyele sahip bir virüse maruz kaldıklarında, virüsün doğrudan veya dolaylı etkisi yüzünden çita popülasyonunun yaklaşık yarısı ölmüş, buna karşın aslanlarda hastalık belirtisi dahi görülmemiştir.